7 Nisan 2008 Pazartesi

Hz.Mevlana'nın Yedi Öğüdü

Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol
Hoşgörürlülükte deniz gibi ol
Ya olduğun gibi görün
Ya göründüğün gibi ol

Hz.Mevlana

4 Nisan 2008 Cuma

ADAM OLMAK ALLAH’I BULMANIN İŞARETİDİR

Ey yüce Mevlanam!
Ey aşkın Evladı!
Biz inancın aşk olduğunu aşksız ibadetin bile kuruduğunu kitabından okuduk.Biz aşkın hakikatini senden öğrendik.Senin aşkına aşık olduk,muhabbetine sevdalandık.O tertemiz,lekesiz,gölgesiz gönlünü gönüllerimize rehber yaptık.
Seni kendimce anladığım kadar sana anlatmak istiyorum müsaadenle yüce Mevlanam.
Siz demiyorum;çünkü tüm içtenliğimle samimi olmak istiyorum bütün satırlarımda...
“Adam olmak Allah’ı bulmanın işaretidir.” sözü bana hep seni hatırlatıyor ve bu söz içime ne kadar çok işlediyse gün boyu defalarca beynimi meşgul ediyor.Bende bu düşüncelerimi kısaca seninle paylaşmak istedim doğrusuyla yanlışıyla...
Adam olmak erkek olmak değildir hepimizin anladığı üzere.Ancak Allah’ı bulmanın işareti adam olmaktır gerçektende.Hırsı,hasedi,kini dışarı atmak gerekiyor ilk büyük adımları atmak için.Sonra edepli olmak gerekiyor.Bence edepli olmak insan olmanın şartı,imanlı olmanın da neticesidir.
İnsan kısmetinde ne olduğunu bilmediği için nasibini çoğaltmaya çalışacak,çabalayacak;ancak ortaya çıkan sonuca da razı olacak.Rızık,nasip,kısmet sadece çalışmakla da sağlanamaz.Bu kısmet kadar nasiptirde.Ben çalıştım niye vermiyor demekte değildir.İnanmak bizlere lütfu,hediyesi.İhsanı Allah’a kalmıştır.Bu dünya imtihan yeri olduğu için burada her zaman her istenen gerçekleşemez.Bazen bütün sebeplere başvurulduğu halde istenen sonuç elde edilmez.Müminsen,Müslümansan,inanansan bu bir kader sırrıdır “olanda hayır vardır” der ve çıkan sonuç ne olursa olsun razı olmalısın.Sağlıklı olunur,hastalık gelir...Gençliği yaşlılık takip eder.Bahardan sonra kış vardır.Yani dünya dikensiz gül bahçesi değildir. Hak Teala sıcağı soğuğu,ağrıyı ve derdi vücudumuza koydu Ey Mevlanam!...Fakat dikensiz gül bahçesi istiyorsak,dünya imtihanına sabırla katlanmalıyız.
“Maddi manevi düşmanlarını mağlup etmek,insanı her defa biraz daha yükseltir,yeni imkanlar açar.En önemliside nefsimize hakim olmaktır.Nefsin burnunu yere sürterek içindeki savaştan galip çıkmaktır aslında.Hep kötülüğü emreden,insanı gerileşmeye çeken nefis kolay kolay dizginlenemez.Bu mücadele gerçekten zordur ama zevklidir.Zira ruhun hakimiyeti bütün tatların,lezzetlerin üstünde ve ötesinde bir mutluluk verir.
Yalan söylemek,başkasının malına gasb etmek,iftira atmak,zina etmek gibi utanç verici hususlara girmek bile istemiyorum.Çünkü bu tür melek yüzlü şeytanları anımsamak bile beni sana mahçup kılıyor yüce Mevlana Hazretleri...Mevlana denilince aklıma ilk gelen ilahi aşktır zaten.Ama biz insanları olumsuzluğa iten büyük bir aşk daha var ki bu da dünya aşkıdır.Sadece derdiyle dertlenip hep onun peşinde yuvarlanıp gitmek insanı olumsuzluğa,sıkıntıya yönelten önemli bir unsurdur. “Daha ne vakte kadar,ihtiyaçlar içinde çırpınan canı düşüneceksin?”
“Daha ne vakte kadar şu sıkıntılarla,kavgalalarla dolu dünya için tasalanıp duracaksın?”
“Dünyanın senden alabileceği ancak şu bedendir.Sen kendini şu maddi varlığını,çürüyecek ve kurtlara,karıncalara yem olacak bu et yığınını bir çöplük say da bu kadar düşüncelere dalma.” demişsin ya ne kadar doğru söylemişsin yüce Mevlanam!
Mertlik,dürüstlük yanlışta bile olsa samimiyet ille de samimiyet...Samimi olarak yapılan yanlış samimiyetsiz doğrudan daha iyidir.
Güzeller güzeli Efendimiz buyururki:
“Çektiğiniz her acı,sizin için kazanca döner,boşuna değildir.Hatta ayağınıza diken batsa Allah onun da karşılığını verir.”
Birikmiş iyiliklerimizin nerede nasıl karşımıza çıkacağı bilinmez...Bildiğimiz gibi merhamet ve iyilik Hz.Musa’yı peygamber yapmıştır.Kim olursak olalım yaptığımız artılar bize bir şekilde beklenmedik bir anda ödül olarak geri dönecektir.Yeter ki sabretmesini bilelim.Ne istiyorsan onun tohumunu ek,zamanı gelince de biç.Senin yine çok anlamlı bir sözünle devam etmek istiyorum efendim...
“Eğer gönlünü bir sevgi okyanusu haline getirdiysen hakkındaki ithamlar,iftiralar,karalamalar sana hiçbir zarar veremez.Gönül saf bir sevginin denizi ise onu dışardan yapılan hiçbir müdahale kirletemez,bozamaz,bulandıramaz.”
Bu güzel cümlelerinizle güzel gönüllere ne kadar anlamlı teselliler vermişsiniz.
Gözyaşı insanı yücelten ve güzelleştiren bir özelliktir.Eğer gözden dökülen yaşlar bir yanlışa bir günaha ve bir hataya neden ise yani vicdandan ve merhametten kaynaklanıyorsa pişmanlıktır.Pişmanlık ise tövbedir.
Tövbe günahlardan arınıp kurtulmaktır.Eğer ömür defterini günahla karartmışsan yaptıklarına tövbe et.
“Bütün geçmiş tövbeyle iyileşir.Rabbimiz de tövbeyle kötülükleri iyiliğe dönüştüreceğini bildirmiştir biz kullarına.Kötülükleri affedip bağışlamanın ötesinde günah sayısınca sevap kazanmak ne inanılmaz bir cömertliktir!Hatta yüce Mevlanam sizin yine güzel bir sözünüz akıllara gelir:
“Tövbe ederek mertçe yola gir.Kim zerre kadar bir şey işlerse onun mükafatını veya cezasını görür.
“Cennetin ilahi rahmeti temsil eden sekiz kapısı vardır.O sekiz kapıdan biri de tövbe kapısıdır.O kapıların hepsi bazen açık bazen kapalıdır.Ancak tövbe kapısı daima açık bulunur.Tövbe bineği ne acayip binektir.Sahibini bir anda yeryüzünden semalara eriştirir.
“Adam olmak Allah’ı bulmanın işaretidir.” sözünü nerelerden nerelere getirdim belki.Fakat Allah’ı bulmanın temel yollarından biri ve en önemli unsuru olduğundan bu kadar geniş kapsamlı bir paylaşım oldu.Bütün bu saydıklarıma sahip olabilseydik eminim dünyamız yaşamaya değer ölüme ve cehenneme daha uzak olurdu.
Beden çürüyecek ama ruh ölümsüz olarak yaşayacaktır.Üstelik emredildiği gibi yaşadıysa sonsuz bir mutluluk dünyası olan Cennet’i kazanacaktır.Bütün mesele dünya imtihanında başarılı olmak,kendini tutmak ve yasaklanmış işlere bulaşmamaktır.Eğer yasaklardan kaçılmazsa karşılığı daha bu dünyada gelir bulur insanı.Hiç kimsenin yaptığı yanına kar olarak kalmaz.Kendi dilimce kendi yüreğimle sana düşüncelerimi sundum Ey çağlayan yüce aşkımız Mevlanam!Benim yazdıklarıma,yazacaklarıma,zikrime,fikrime ilham veren size çok ama çok teşekkür ederim.
BEKLİYOR YÜREKLERİMİZ DAHA BİR YARALI HEP ÇAĞIRAN HEP “GEL!” DİYEN ADAMI.
BÜTÜN BİR İNSANLIK ÇAĞIRIR OLDU GÖZLERİ YAŞLI.SEN MEVLANAMIZDIN BAŞIMIZIN TACIYDIN ÖYLESİN VE ÖYLE KALACAKSIN YÜCE MEVLANAM...


YASEMİN
MEVLANA'NIN HAYATI
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultânı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur. Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı. Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ'be'ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler. Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler. 1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi. Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya'da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolundu. Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'de "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar. Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu. "Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir"